Skip to main content

Kanada merkezli dijital ajans Jam3, 16-21 Kasım’da düzenlenecek Brand Week Istanbul etkinliği için Türkiye’ye geliyor.

Etkinlikten önce  Jam3’nin üç ortağından biri olan Kreatif Direktör Adrian Belina’dan hikaye anlatıcılığı, kreatif süreçler ve Çanakkale’nin Evlatları isimli interaktif işleriyle ilgili görüşlerini aldık. 

Üç temel prensibinizin olduğunu biliyoruz: Hikâye anlatıcılığı,  zanaat ve teknoloji. Bu prensiplerin işinize etkisi nedir?

Zanaat işimiz için çok önemli. Çünkü diğerlerinden farkımız ortaya koymamıza yardımcı oluyor. Biz, sadece en son yaptığımız iş kadar iyi olduğumuzu biliyoruz ve dolayısıyla yaptığımız her işte ve değerlerimiz için kaçınılmaz olduğuna inanıyoruz. İşimizde ve kişiliklerimizde zanaata sürekli yatırım yapıyoruz.

Teknolojinin avantajı ise kendimizi dijital bir prodüksiyon firması olarak tanımlamamızda yardımcı olması. Teknoloji aslında zanaatımızı anlatmamız için bir araç.

Hikâye anlatıcılığı ise zanaatımızı teknoloji aracılığıyla iletmemizde önem taşıyor. Bir bakıma, hikâye anlatıcılığı mesajı aktarmamızda ve kullanıcıyı mutlu ederek veya eğlendirerek bağ kurmamıza müsaade ediyor. Tüketiciler için bir deneyim geliştirirken, tüketicilerin işinizle neden zaman geçirdiği ve neden orada bulunduğu hikâye anlatımının önemli bir parçası aslında.

 “Çanakkale’nin Evlatları” adında bir işiniz olduğunu biliyoruz. Bunun hikâyesini anlatabilir misiniz?

“Çanakkale’nin Evlatları”, 1. Dünya Savaşı’nda her iki taraftan annelerinin gözleri önünde şehitlerin hikâyesini anlatıyor. Çanakkale Muharebesi’nin 100. yıldönümünde bu interaktif belgeselde bir Türk ve bir Avustralyalı bir araya geliyor ve savaşın oğullarını, ailelerini ve kendilerini nasıl etkilediğini anlatıyor. Belgesel geleneksel yöntemle seyredilebilir veya kullanıcılar;  belgesel videosu, interaktif harita içeriği, tarih cetveli ve arşiv bölümlerine giderek savaş meydanlarından fotoğraf ve video içeriğine erişebilir.

Sizin için kreatif süreç nasıl işliyor?

Benim için iyi fikirler asla fikirler üzerinde çalışırken çıkıp gelmiyor. En iyi fikirler sakin bir ruh durumundayken geliyor: Araç sürerken, egzersiz yaparken veya yürürken. Aklıma bir şey geldiğin düşündüğümde, bunu hemen yazıyor  ve düşüncesini oluşturmaya çalışıyorum. Bunun ardından fikri dinlendirmeye bırakıyor ve bir süre düşünmemeye gayret ediyorum. En sonunda işe dönüyor ve kendime birtakım sorular soruyorum: Hangi problemi çözmeye çalışıyorum? Buradaki hikâye nedir? Bu hikâye kimin umurunda olmalı?

Bunun ardından da soruları, hâlâ amaca uygunsa,  cevaplıyorum. Sonraki adım ise iş arkadaşlarım, eşim ve dostlarımla bu konuları konuşmak oluyor. Konuşurken de insanların ilk tepki ve enerjilerini özenli şekilde gözlemliyorum. Bu aşamada insanlar size kötü de olsa bir geri bildirim vermeyebilir. Peki, bu iyi yoksa kötü mü? Bütün bu aşamalardan sonra hassasiyet dönemi başlıyor ve kendinizi ortaya koyuyor ve inandığınız bir şeyi yaratmaya başlıyorsunuz.

Son olarak Brand Week Istanbul kapsamında yapacağınız sunumda hangi konuları ele alacaksınız?

Ortaklarımızdan Pablo Vio, zanaat ve yaratıcılıktan bahsedecek. Diğer ortağımız Mark McQuillan ise yaratıcılık işi hakkında konuşacak.