Skip to main content

Hukuk dünyası yapay zeka kullanmaya hazırlanmalı

Geçen ay, yapay zekânın aslında bir algoritmalar ve yazılımlar bütünü olduğunu ancak bilinen klasik algoritmalardan ve yazılımlardan farkının kendi kendine öğrenebilir ve kendini geliştirebilir özellikte olduğunu vurgulamıştık. Bu ay yapay zeka&hukuk etkileşimine değineceğiz

Yapay zekanın henüz ilkel versiyonlarını kullanabildiğimiz şu zamanlarda, bir çok bilim kurgu filmde gelişmiş yapay zekaların insan hayatını nasıl etkileyeceği, hem pratik hem de etik (hukuki) anlamda tartışmalar yarattı. Yapay zekalı makinelerin insanlığı yok etmeye çalıştığı Terminator serisi, bebek gibi sıfır bilgiye sahip olup iyi ve kötüyü ayırd etmeye çalışan bir robotun olduğu Chappie, âşık ve arkadaş olabilen işletim sisteminin işlendiği Her, çocuk robotun sevgiyi ve iyiliği öğrendiği AI – Artificial Intelligence,  yapay zekanın insan iradesini alt etmeye yönelik tehlikesini tartışan Transcendence, insan görünümlü yapay zekalı robotların insanları aldatıp cinayet dahi işleyebileceğini gösteren Ex Machina gibi filmler gelecek ile ilgili ipuçları vermek açısından çok önemli yapımlar olarak sinema tarihinde yerini aldı.

Sinema dünyası bir tarafa, aslında hukuk dünyası bile çok önceleri yapay zekayı tartışmıştı. 1970 yılında Stanford’dan Buchanan ve Headrick’in yayınladığı bir çalışmada, bilgisayar programlarının yargıçların ve avukatların işlerini hafifletmek bir yana, düşünme, akıl yürütme modelleri ve problem çözme teknikleri ile yargının karar verme mekanizması olarak görev yapabileceği öne sürülmüştü. Daha sonraları, McCarty’nin Taxman adını verdiği farklı bir deneyimle, çok sık değişen ve gittikçe anlaşılması güç hale gelen vergi yasalarının, belirli bir konseptte düşünme ve akıl yürütme yetisi kazandırılan yazılımla daha anlaşılır ve avantaj sağlar bir hale getirilmesi hedefleniyordu. Hollanda merkezli hukukçulardan oluşan bir vakıf ise, 2001’den bu yana yapay zeka ve hukuk alanında tartışmaların yapıldığı JURIX konferanslarında yapa zeka ve hukuk konusunu tartışıyor.

Yapay zeka ile karar oluşturmak pek kolay değil

Her ne kadar bir çok hukuki problem yazılımlarla çözülebiliyorsa da, karar verici bir özellik kazandırmak o kadar kolay değil. Çünkü işin içine farklı dinamikler girebiliyor, kanun yazım tekniklerindeki aksaklıklar, yorum farklılıkları, kültürel temellerin farklılığı, zamana ve yere göre değişen değerler, dini ve ahlaki değerlerin değişkenliği, korunan hukuki değerin zaman içindeki öneminin artması ve azalması, dilin kuralsızlığı ve semantik gözönüne alındığında yapay zeka ile karar oluşturmak pek kolay olmasa gerek.

Böyle bile olsa, hukuk dünyası yapay zeka kullanmaya yavaş yavaş hazırlanmalı. Örneğin, bir çok yargıç ve savcı, kanunlarda öngörülen cezaları, yasal indirimleri ve infaz sürelerini yazılımlar aracılığıyla hatasız hesaplayabiliyorlar, aynı şekilde yazılımlar ile ön tanımları girilmiş ve formülleştirilmiş tazminat hesapları yargıda sıkça kullanılabiliyor. Çoğu zaman ön tanımlarla ve formülle çalışan uygulayıcılar, neden kararları da öğrenen ve tecrübe kazanan yapay zeka ile alamasınlar, analizlerle ve tüm teorilerle en adil karara ulaşamasınlar? Hele ki Türkiye’de bir çok yargı kararı, söylediğimizin aksi yönde formülleştirilmiş ve standartlaştırılmışken. En azından, insan odaklı duygusallıklar, tarafgirlik, politik ayrımlar, kültürel farklılıklar ve önyargılarla oluşan ciddi yargısal hataların önüne geçilebilir.

Yapay zekanın aldırdığı kararlar toplumu tatmin eder mi?

İnsan yerine yapay zeka ile karar verilmesi adalet duygusunun zedeleneceği ileri sürülebilir. Yapay zekanın oluşturacağı veya yapay zekanın sonuca götürdüğü kararlar toplumu ve bireyleri tatmin etmeyebilir. Ama bugün de aynı sorun yaşanmaya devam ediyor. Her yargıcın kararı birbirinden farklı olduğu gibi, karar ne kadar iyi olursa olsun mutlaka bir taraf mutsuz olmaya devam ediyor.

Teknolojik gelişmeler beklenmeksizin konunun tartışılması çok önemli. Yapay zekanın nasıl karar vereceğinden çok ona nasıl bir öğretim yapılacağı da çok önemli. Politik görüşlerden, dini ve ahlaki değerlerden arınmış salt hukuk bağlamında bir öğretim gerçekleşebilir mi? İşte bu soru, belki de en önemli engel olarak karşımızda duruyor.