Skip to main content

Vurur yüze ifadesi, gündemimizde maalesef “gelecek” yok bir tanesi

İnsan egosu, kırılmış ruhunu, sahip olduğu bedeni ayakta tutarken tedavi etmek üzerine kurulu. Bu yüzden, bazen saçma olan bazı şeyler de bir anda gündeme oturabiliyor. Dijitalleşme ile “toplumsal” çözümlemelerden “bireysel” deneyimlere göç eden insanoğlu, sosyal medya otobanında kendi varlığını keşfediyor. Kendi yalnızlığını ve teknoloji karşısındaki çaresizliğini, yine “tek başına” kalabalıklarla paylaşıyor

Ekim ayında yüreğimizin içini dağlayan bir gündemin üstesinden gelmeye çalışıp, 1 Kasım’da yapılacak seçimlere sağ salim varmayı hedeflemenin ötesinde başka bir şey düşünemedik. Acı can kayıplarının olduğu bu dönemde, diğer bütün konular sadece hayatımızın ufuk çizgisinde sıralanabiliyorlar.

Bundan daha doğal ne olabilir ki? Ama dünya dönmeye devam ediyor.

Ormana yukarıdan baktığınızda, birbirinden bağımsız, aynı renkte olan ve birbiri ile ilişkisi varmış gibi duran, ama sadece kendi içine odaklanmış ağaçlar görüyorsunuz.

Bu tip bir ruh hali, Merve Özbey isimli bir sanatçının yeni şarkısı “Yaş Hikâyesi”’nin sözlerinin içindeki “Vurur yüze ifadesi, bulur seni bir tanesi” dizesinde yer alan “bulur” kelimesi yerine üç nokta koyarak, sosyal medya kullanıcıları tarafından tamamlanmasını istemesi, büyük bir çılgınlık yarattı.

Aklınıza gelebilecek herkes, bu üç noktanın yerine söylemek istediği ne varsa ekledi.

Bu çılgınlığı, dijital insanın pasif agresif bir çığlığı olarak yorumlayabilirsiniz.

İnsan anlamakta güçlük çekiyor, bazen. Ama bir de şu tarafından bakın: Siz hiçbir cenaze evinde sinirleri bozulup basit bir anıya, kahkahalarla gülen insanlar görmediniz mi?

İki olaydaki insan tepkisi aslında birbirinden farksız… İkisi de aynı “sıkışmışlık” hissi…

Ama dünya dönmeye devam ediyor.

2016’da ABD’de dijital reklam harcamaları, TV reklamlarını geçecek

Mediabrands adına, tüm medya kanalları üzerinde öngörüler ve gelecek stratejileri ile ileriye dönük projeksiyonlar üreten Magna Global firması, ABD’deki dijital reklam harcamalarının, 2016 yılında TV reklâm harcamalarını geçeceğini açıkladı.

Accenture’ın yapmış olduğu bir analiz, 2000 yılında Fortune 500 listesinde yer alan şirketlerin yüzde 52’sinin yok olduğu, büyük şirketlerin bugün dijitalden elde ettiği cironun yüzde 16’yı bulduğu ve bu cironun 2018 yılında yüzde 28’e varacağı bilgisini paylaştı.

Geçtiğimiz yıl, kolumuzdaki konvansiyonel saatlerin sonunun geleceğini konuşmuştuk. Giyilebilir teknoloji ile hayatımızın bir kırılma noktası yaşayacağını belirtmiştik. Yeni girişimlere destek bulmayı hedefleyen Kickstarter’dan elde ettiği fonla, ikinci akıllı yüzüğünü üretime geçireceğini açıklayan John McLear, “NFC Ring” adını verdiği yüzüklerin 2016 yılında piyasada olacağını, bu yüzüklerle tokalaşırken kartvizit değiş tokuşu yapılabileceğini belirtti.

İlki 1999 yılında vizyona giren, Larry ve Andy Wachowski kardeşlerin yazıp-yönettiği bilim kurgu film serisi “Matrix”, Berlin Duvarı’nın yıkılması ile bir sel gibi dünyayı saran küreselleşme dalgasının yarattığı çıkmazların eleştirisini, geleceğin toplumu üzerinden makinaların yarattığı sanal bir dünya betimlemesi ile yapıyordu.

Bu ayki yazımı yazarken, yazıda paylaştıklarımla / ülkemin yaşadığı zor günlerin oluşturduğu gündem arasındaki kalmışlık hissini, bu filmde uzun uzun anlatılan kurgu dünya Matrix’e girip çıkma sürecine benzettim.

Bu yüzden, baştan aşağı bir ikilemin içindeki yazımı, bu filmdeki bir replikle sonlandırmak istiyorum:

“Gerçeği” nasıl tanımlarsın? Eğer hissedebildiğin, koklayıp, tadıp, görebildiğin şeylerden söz ediyorsan “gerçek”, beyne iletilen elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır.”